Bekir ÖzgürYazarlar

Hızır Kültünün (inancının) Tarihsel Kökeni

İnsanın düşüncesi veya duygusu veya davranış biçimi, herhangi bir ihtiyacını karşılama dürtüsünün sonucunda belirginleşir. Çağımıza göre ilkel diyebileceğimiz zor yaşam ortamında ve çetin doğa koşulları karşısında var olabilme güdüsü, insanoğlunu, o günün sorunlarının aşılabilmesi için dayanışma içinde birlikte bir yaşama yönlendirmiş veya zorlamıştır.

Zaten zor olan yaşamı daha da zorlaştıran, sırlarını bilemediği doğa olayları karşısında çaresiz kalan insan, yaşamsal kaynak temininde zorda-darda kaldığı ortamda, duygu dünyasında yarattığı doğa-üstü bir güce sığınma, ona adak sunma, ondan yardım bekleme duygusunu geliştirmiş, bu duygu zamanla kutsal kült haline gelmiş, toplumsal kültüre dönüşmüştür.

Ayrıntılı belgesine ulaşamadığımız bu ilkel ortam ve koşullarda Anadolu merkezli coğrafi bölgede gelişip şekillenen toplumsal yaşam, Anaerkil Çağ olarak tanımlanmaktadır. Bu Çağın “Kutsal Kültü olarak doğurganlığıyla yaşamın kaynağı ve yeryüzünün sahibi sıfatıyla algılanan “Ana Tanrıça” (Ma) ve onun eşdeğerde eşi (kocası) “Adra/Atra”, günümüz “Hızır Kültü” geleneğinin kaynağı ve atasıdır.

Anadolu kadim halkı Luvi toplumunun inançsal ve töresel geleneğini, özünden şaşmadan günümüzde kısmen de olsa devam ettiren Alevi toplum yaşamında Hızır Kültünün yeri ayrıcalıklı bir öneme sahiptir. Zira Hızır Kültü, toplumu sevgi temelinde, barış içinde, paylaşım ve dayanışma geleneğini canlı tuttuğu için kutsiyet atfedilmiş, adına oruç tutulan, “Kavut” denilen özel yiyecek hazırlanan, gideri ortakça karşılanıp kurban tığlanan kadim bir töredir.

Hicri takvime göre Şubat’ın ilk haftası, Rumi takvime göre Şubat’ın ikinci haftası içinde tutulan üç gün orucun, Şubat ayında olması oldukça anlamlıdır. Bilindiği üzere Şubat ayı, güzden yapılan hazırlıklarının bitmek üzere olduğu, kış mevsiminin sonuna gelindiği, doğanın yeniden uyandığı baharın yakın olduğu, yiyeceklerin bol olacağı, soğukların bittiği ve hayvanların kurudan otlağa çıkmasının yakın olduğu bir zaman dilimidir.

Yılın bu dönemi azların bittiği, çokların azaldığı ve sıkıntılı günlerin yaşandığı bir dönemdir. Böylesi besin kaynağının kıt olduğu ortamlarda, açlıktan ölmemek için toplum varını birleştirerek, günde üç öğün doyasıya değil de günde bir öğünle yetinerek “Lokma” geleneğini oluşturmuş, “Lokma karın doyurmaz şefaat artırır” deyimiyle ORUÇ kültürüne bu koşullarda önemli bir anlam kazandırmıştır.

Yine böylesi darda-zorda kalınan koşullarda imdada çabuk yetişmesi için “Boz atlı Hızır” inancına sığınılmış, insanların dara düşmemesi için de, “Hızır yoldaşın olsun” dileğinde bulunulmuştur. Alevi inancındaki Hızır Kültü, hayali, dinsel bir inanç değil, ayakları yere basan yaşamsal ve dünyevi bir kültürdür. Bu bağlamda Hızır Kültünün mitolojik örtüsünü kaldırdığımızda, doğrudan insansal yaşamla ilgili gerçek yüzü ortaya çıkmaktadır.

Bekir Özgür. 14. 02. 2013.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir