Bekir ÖzgürYazarlar

HDK Barış Heyeti Sinop’a Tekrar Gitmeli

10 yıl önce Sinop’a turistik gezi için gitmiştim. Sinop ‘tan çıkmak için Sinop’a giriş yolunu kullanmak zorunludur; başka çıkış yolu yoktur, bu yerleşim yapısından dolayı Sinop’a “Türkiye’nin çıkmaz sokağı” denir. Sinop, denize uzanmış yarımada konumunda, görülmeye değer şirin bir Kara Deniz kentidir.

Sinop’un tek girişi ana yolu devam ederek ilerlediğimde, deniz kenarında ve şehrin en büyük parkına ulaştım. Karşılaştığım ilk ilginç manzara, parkın başladığı noktada büyük harflerle; “Uğur Mumcu Parkı” yazılı tabela idi. Sinop’un “Aydın insanlar kenti” olduğu kanısı, bu Kente derin sevgi beslememe neden olmuştu.

Arabamı park ettikten sonra ilk işim, parkın etrafında bulunan kahve hanelerin önünden gözlemleme amacıyla geçmek oldu. İki ayrı kahveden yükselen Ahmet Kaya türküleri, başka iki kahveden duyulan Ferhat Tunç Ve Haluk Levent şarkıları beni çok mutlu etmişti. O günden beri Sinop’a ve halkına içimde sıcak bir duygu beslerim.

Bugün Sinop Belediye Başkanının CHP li olması, CHP nin Sosyal Demokrat Parti olduğu anlamına gelmez; Sinop halkının, sosyal demokrat bir kültüre, en azından demokratik niteliği ağır basan barışçı bir duyguya sahip olduklarının göstergesidir. Bugün Sinop Belediye Başkanı dinci veya ırkçı bir partiden de olsa, Sinop halkının demokrat özelliğini gölgelemez; gün gelir, su mecrasını bulur.

Bu nitelikte ve böyle bir şehirde Türkiye’nin barış elçisi görevini üstlenmiş HDK heyetine karşı “linç girişimi, neden ve nasıl oluştu” sorusu, yurdunu, halkını seven ve barış isteyen insanları cevap aramaya sevk ediyor, barış konusunda kuşkuya yol açıyor. Derin denilen, aslında hiç de derin olmayan devletin “Yasadışı gizli eli” ni, işi, ırkçı-dinci statükoyu korumak üzere hep işbaşında olan kanlı yüzünü bir kez de Sinop’ta açığa çıkarttı.

Bugün ülkemizde Türkçü anlayış yaygın ve ağır bassa da, 30 yıldır akan kan toplumu barış konusunda, yani akan kanın durması yönünde duyarlı hale getirmiştir. Barışçı bir dilin, kısa zamanda toplumu daha derinden etkileyeceği, dolaysıyla barış talebinin “Toplumsal hareket”e dönüşeceği korkusu, hakim sınıfın bir parçası ve temsilcisi siyasileri “yılanın başı küçükken ezilmeli” mantığıyla, harekete geçmeye yöneltti.

TV haberlerinde görüldüğü kadarıyla, HDK Heyetine ve bulunduğu binaya karşı saldırıda bulunanlar arasında “aklı başında” veya “halktan” denilebilecek insanların olmayışı, milliyetçi gaz eşliğinde bir öğünlük yemek parası veya polis güvencesi verilerek toplanmış bir avuç işsiz takımı olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır. Öğrenci gençliğe “şahin” kesilen polisin, linç girişimcilerine karşı “güvercin” yaklaşımı, akla, birçok soru getirmektedir.

Ülkede döktüğü insan kanından beslenen hakim sınıf, HDK nın yürüttüğü barış harekatının kitleselleşmesini önlemek için ve lüzum gördüğünde kullandığı yasadışı gizli elini, Sinop halkı ile Barış Heyetinin buluşmasını engellemek üzere devreye koymuştur. Devlet bu planını, diğer illerde de bazen düşük, bazen yüksek yoğunlukta uygulayacaktır. Zira varlığının nedeni mevcut statükoyu ancak bu yol ve yöntemle koruyacağını planlamaktadır.

HDK Barış Heyetine yönelik devlet planlı ve destekli Sinop olayı göstermiştir ki, “Devlet Baba”nın sahipleri bu ülkede ilkelerini ancak, kendilerinin belirlediği bir barış, sınırlarını kendilerinin çizdiği bir özgürlük dışında, bir sosyal gelişim ortamına izin vermek istemiyorlar. Bunların istediği barış ve özgürlük ortamı, toplumun başına bela yağdıran mevcut Türkçü İslamcı statükonun kendisi ve bu zulüm makinesinin korunmasıdır.

Olaylar, olumlu ve olumsuz yönleriyle, yani diyalektik yöntemle ele alındığında, Sinop olayı bir yandan siyasal erkin barış konusunda ki tutumunu ve samimiyetini açığa çıkaran önemli bir etmen olmuştur. Diğer boyutu ise, Türk ırkçılığının barış karşıtı olduğu gerçek yüzünü, toplumun sağduyu sahibi her kesimi önünde teşhir etmiş, yürütülen barış harekatını, HDK ile özdeşleştiren, toplumun her kesiminde tartışılan önemli bir gündem yaratmıştır.

Sömürücü sınıf mevcut konumu, çıkarı ve olanaklarının tehlikeye düşeceğini hissettiği anda ve yerde, kuduz canavar gibi saldırganlaşır, varlığını koruma refleksiyle tüm şiddet organlarını devreye sokar. Bu gerçek, tarihte defalarca yaşanmış tecrübelerdir. Barış yolu bu tarihsel tecrübeler ışığında incelendiğinde, ülkemizde özlemi çekilen barış, hakim sınıf ve temsilcisi siyasilerin lütfü olmayacak, halkın ağır acılar çekerek kazanacağı en kutsal değer olacaktır.

Bekir Özgür. 21. 02 2013

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir