MANŞET

Örümcek Ağı’ndaki ifadeler şok etti

Nuçe TV’de dün akşam yayınlanan Örümcek Ağı adlı haber belgeselde Türk devletinin özel savaş yöntemlerinin çarpıcı örnekleri aktarıldı. Çocuk yaşta biri devlet yurdunda diğeri karakolda tecavüze uğrayan iki gencin ifadeleri şok etti.

Gazeteci Erdal Er’in sunduğu Örümcek Ağı adlı haber belgeselin ilk bölümü dün akşam Nuçe TV’de yayınlandı. Kürt gençlerinin devlet yetkilileri tarafından nasıl ağlarına düşürüldüğü, ajanlaştırma yöntemlerinin işlendiği ilk bölümde iki Kürt gencinin ifadeleri büyük yankı yarattı.

Programda Serhildan adıyla konuşan 1995 doğumlu genç Kürt kadını, ortaokul döneminde okul müdür Beşir Çalışkan ve Fevzi Kılıç ile Faruk adlı kişilerin kendisine yatılı okulda okuması yönünde telkinde bulunduğunu anlatarak burs ve rahat çalışma ortamı gibi vaatlerin etkisiyle bu teklifi kabul ettiğini anlattı. Ailesinin de rızasıyla yurda yerleştiğini ve Kadriye adlı bir kadının buranın müdiresi olduğunu aktaran Serhildan, burada genç kadınlara nasıl bir tezgah kurulduğunu şu şekilde anlattı:

“İlk iki hafta normaldi okula gidiyorduk. Eğitimimizi görüyorduk. Gece geldiğimizde etütleri yapıyorduk. Herşey çok normaldi. Bu arada mesela okulun korumaları vardı, Güvenliğini tutan polisler vardı. Bunlar sivil elbiseyle dolaşıyordu. Orada Yusuf’u görmüştüm. Yusuf Dadal. Onun da bir güvenlikçi olduğunu biliyordum. Annem de okula geldiği zaman onu bir güvenlikçi olarak tanıdı. O kendisini güvenlikçi olarak tanıttı.

DOĞUMGÜNÜ TEZGAHI

Sonra bir gece anons geçtiler odalara bugün Kadriye hanımın doğumgünü parti verilecek dediler okulda. Çelişki kaldı bende “evine gitsin ailesiyle falan kutlasın neden biz” diye yani. Ben aşağı inmek istemedim. “Ben ders çalışacam” dedim, katılmak istemediğimi söyledim. Daha sonra işte güvenlik geldi içeri “Çıkacaksın dışarı. Mecbursun gelmeye” dediler. Katılmak istemediğimi söyledim. Adamlar “işte müdirenin doğumgünü nasıl gelmek istemiyorsun” falan. Zorladılar biraz, çok üzerime geldiler. Gelmezsen ne olur dediler. Bir şey yaparız. Herkes katılıyor neden sen katılmıyorsun gibisinden. En son ben aşağı indim. Herşey çok normaldi. Kola yiyecekler falan. Aradan çok fazla zaman da geçmedi. Sonra kapı çalındı. Dışarıda yurdun kapısının önünde gece lambaları ışıklar falan vardı. Nöbetçiler kapıları açtı içeriye adamlar girdi. Yurt karma bir şeydi. O adamların niye içeri girdiğinden hepimizin kafalarında çelişki oldu. Mafya gibilerdi. Hepsi siyah giyinmişlerdi. İğrenç tiplerdi yani. Nasıl içeri girdiler hepimiz böyle şüphelendik. 30 bayanız hepimiz kendimizi bir köşeye verdik, kocaman bir salonda. Adamlar nasıl içeri girdiler masalarda meyve suları vardı, orada görevliler meyve sularını toplayıp içkiler getirdiler. Hiç görmediğim bir şeydi orada gördüm şok olduk. Önce Kadriye hanımın arkadaşlarıdır falan dedik. Herkes birbirine soruyor. Sevda hanım falan geldiler ne oluyor dediler falan bana. Ben de bir şeyler almaya… Adamlar aramıza girdiler mesela. Hepimiz beraberdik. Biz hepimiz beraberdik kadın arkadaşlar. Salon doldu. Ben kendimi köşeye verdim koltuğun üstüne oturdum. Yusuf geldi yanıma, Yusuf Dadal. Nasıl yanıma geldi, durumumu falan sordu. Nasıl, ne cevap vereceğimi bilmiyordum. Dedim iyidir falan. Orada içki uzattı bana, hiç içmediğim bir şey. Hep babam bu tür şeyleri saklardı, yaşınız tutmuyor. Konu açıldığında bile babam sinirlenirdi, yasaklardı. Hiç görmediğimiçin korkarak bakıyordum o şişelere biraz da din anlayışı vardı üzerimde. Çok etkiliydi. Bizim evde çok hakimdi din şeyleri. Kendim de Kur’an okumuş biriydim. Bana uzattı ben korkarak aldım. İç dedi. İçmek istemediğimi söyledim. Ne olur dedi. Bir geceden bir şey olmaz falan dedi. Sonra salona baktığımda herkes içiyordu. Bizim kendi kaldığımız bayan arkadaşlar hepsi içiyordu. Farklı adamların yanındalardı. En son içtim yani. Biraz içtim daha sonra şişeyi bitirdim. Adam ben içiyordum, o dolduruyordu, ilk çok ağır geldi. Kendimden geçtim o an.

Sabah olduğunda da zaten kendimi farklı bir yerde gördüm. Yusuf’la beraberdim. Bilmiyorum o zaman tam herşey bitti benim için. Ailem okulum. Herşeyim çökerdiğini düşündüm. Herşey bitmiştir benim için dedim. Ağladım, bağırdım. O da uyandı küfür söyledi bana. Ne bağırıyorsun falan dedi. Bilmiyorum 13 yaşındaydım. Böyle bir şey aklımın ucundan bile geçmiyordu. Daha sonra zaten küfür falan söyledi. Normal bir şeydir dedi. Gözümde normalleştirdi yani. Tabii ben üzerimdeki o namus anlayışı, okulum, ailemin yüzüne bir daha nasıl bakacam, bunlar karman çorman bir şey oldu bende. Kendime gelemedim. Kaçmak istedim, dışarı çıktım, adamlar tuttu, “nereye gidiyorsun” falan dediler.

GÖZALTINDA TECAVÜZ VE AJANLAŞTIRMA

Programda konuşan Devrim adını kullanan bir Kürt genci ise Amed’de gözaltında nasıl tecavüze uğradığını ve daha sonra nasıl ajanlaştırılmak istendiğini ise şöyle aktardı: “Çevik kuvvet polis müdürlüğüne getirdiler. Bizim eve yakın olan bir yerdi. 4-5 dakikalık bir yerdi. Bizi oraya götürdüler. Yani orada ilk gün gittiğimizde zaten hiçbir şey demediler. Bizi sadece dövdüler o gün. Bayan arkadaşları ayrı bir yere götürdüler, ben ayrı bir yerde kaldım. O gün dövdüler yani, baya bir dövdüler ikimizi de. Ondan sonraki gün sorgu yapmaya çalıştılar. Hani bir şey söylemeyince başka bir odaya götürdüler beni. Suat, Murat ve Serkan’dı. Bu üçüydü. Beni başka bir odaya götürüp tecavüz ettiler. Beni oraya götürdüklerinde üçü geldiler benimle. Elleriyle gözlerimi kapattılar ve tecavüz ettiler orada. Ondan sonra beni yine orada kameraya da aldılar orada. İlk girdiğimizde karşıda kamera da vardı. Kameranın karşısında bir de tecavüz ettiler.

Yine beni nezarethaneye götürdüler. Ondan sonraki gün aynı o gün hiç yemek de vermediler. Götürdüler beni nezarethaneye. Sabah oldu yine beni götürdüler oraya. O gün artık arkadaşlarımın istimlerini verdim. Parti gençliğindeki arkadaşlarımın isimlerini verdim. İsimlerini vermekten ziyade onların fotoğraflarını bana gösterdiler, “bunları tanıyormusun” diye. Ben de tanıyorum dedim, isimlerini vermedim ama “bunu bunu tanıyorum” dedim. İki üç arkadaşın isimlerini verdim. Bu isimleri verdikten sonra bunun üstüne iki defa daha tecavüz ettiler.

‘REZİL OLMAK İSTEMİYORSAN AJAN OLACAKSIN’

Bir hafta orada kaldıktan sonra beni tahliye ettiler. Normal aileye teslim ediş de değildi. Resmen oradan aldılar, kullandılar, getirdiler. Bir insanı kullanırlar başlarına bir şey getirirler götürürler bir çöplüğe atarlar. Beni de aynen öyle yaptılar. Bir sokağın başına bıraktılar yani. Sokağın başına attıkları zaman ilk önce komşularımız gördü. Beni eve götürdüler annem direkt ağlamaya başladı. Komşular ağlamaya başladı ne olmuş diye. Hiçkimse gözaltına alındığımı falan bilmiyordu. Serhildanda gözaltına alınmıştım, kimsenin benden haberi yoktu. Getirdiler beni oraya attılar. Üstüne aileme hiçbir mesele anlatmadım yani. Aileme anlatamadım daha doğrusu. Anlatmamaktan ziyade hiçbir şey anlatamadım. Ben yine yataktaydım bir gün. Sadece nenem annem babam ve kardeşlerim evdeydi. Geldiler eve gündüz. Beni oraya bıraktıktan uzun bir süre sonraydı yani, tam hatırlamıyorum ne zamandı, ama uzun bir süre vardı yani. Geldiler benimle yine konuştular. Ellerinde bir CD bir dosya önüme koydular. Bırakmadılar annemle babam yanıma gelsinler. Murat’la Serkan kendileri geldiler oraya. Annemle babam kardeşlerimi dışarı çıkardılar. Dediler işimiz var biraz. Annem biraz zorluk çıkardı; gitmek istemedi en başta. Sonra hani çıkardılar yani hepsini evden. Ben yataktaydım geldiler konuştular benimle. Dediler ailene zarar gelmesini istemiyorsan bu ortamdan dışlanmak istemiyorsan, ya da rezil olmak istemiyorsan bize yardım edeceksin, bizim dediklerimizi yapacaksın. Dediler bize yardım edeceksin yani. Zaten o zaman kabul etmemiştim daha doğrusu. Cdyi de bana gösterdiler. Dediler hani senin başına gelen olay kaydı burada. Dediler hani şantaj da yapabiliriz, herşeyi yapabiliriz dediler. Bunları televizyonda yayınlasak hem aileni rezil ederiz, dışlanırsın dediler. Ailen ve arkadaşların kimse seni kabullenmez dediler. Bir aileme zarar vereceklerini bile söylediler.”

GENÇ KADINLARA KARŞI ÖZEL BİR SİYASET YÜRÜTÜLÜYOR

Aynı programa konuşan YJA-STAR komutanı Delal Amed, özel savaş yöntemlerinin özellikle kadınlar üzerinde ayrı bir planlamayla yürütüldüğünü dile getirerek, genç kadınlara kimliklerini unutturmanın asimilasyon planlarının önemlibir parçası olduğunu kaydetti. Kürt kadınının çocuğuna ana dilini öğreterek toplumu ayakta tuttuğunu söyleyen Amed, “Annelerimiz ulusal değerlerimizi günümüze kadar korumuşlardır. Bu giydikleri elbiseler ve konuştukları dil bakımından böyledir. Onlar Kürt kültürünü ve Kürt kimliğini bugüne kadar getirdiler. Kimlik bir halkın varlığıdır. Bir halkın kültürüdür. Bunu da günümüze kadar annelerimiz getirmiştir. Onun için bu aimilasyon ve kültürel soykırım siyaseti özellikle kadınlara dönük yürütüldü. Günümüzde de haydi kızlar okula gibi okullar açtılar. Yani genç kızlar okula gitsinler. Neden? Eğer kızlar dillerini unuturlarsa onların yoluyla genel olarak aileyi asimile edebilecekler ve böylelikle genel olarak toplumu asimile edebilecekler. Aslında bu şekilde aileyi esir alıyor. Aileyi denetimi altına alıyor. Kendine benzeştiriyor. Türkleştirme siyasetini bu şekilde geliştiriyor” şeklinde konuştu.

Genç kadınlara yönelik kurulan tuzaklara da dikkat çeken Amed, “Kızların cinselliğiyle oynuyorlar. Şimdi biz kızın cinselliğiyle oynandığı zaman o kız artık toplum içerisinde başını kaldıramaz, utanır. Ailesiyle bile paylaşamaz. Yaşadıkları ona karşı kullanılıyor. İşte senin görüntünü çektik diyorlar. Toplumun ahlakı dışındaki görntüleri çekiyor ve ona karşı bir şantaj olarak kullanıyorlar. Kızlar da çekilen bu görüntüleri ailelerinin eline geçmemesi için ve toplum içerisinde teşhid olmamak için devletin hizmetine giriyorlar. Esas olarak düşürülme yöntemleri bu şekildedir” dedi.

BAHOZ ERDAL: SERHİLDANA ÖNCÜLÜK EDEN BÖLGELERE YÖNELİYORLAR

Türk devletinin Kürt örgütlülüğünün geliştiği bölgeleri özel savaş yöntemleriyle hedef aldığını belirten HPG komutanlarından Bahoz Erdal, bu noktada çocuk ve gençlerin üzerinde Türkleştirme ve asimilasyon oyunlarının oynandığını belirtti. AKP hükümetinin Kürtleri Türkleştirme iddiasına dikkat çeken Erdal, “AKP iki şeyde kusur göstermiyor, biri karakol, bir diğeri de okuldur. AKP Kürtleri ve Kürt gençlerini öldürmek için karakolların sayısını arttırdı. Okulları da Kürt çocuklarını etirmek ve Türkleştirmek için her yerde açıyorlar. Bir de kampanyalar açtılar. İşte “haydi kızlar okula, baba beni okula gönder” adı altında kampanyalar açtılar ki Kürdistan’da asimilasyonu geliştirebilsinler. AKP özellikle şunu açık söyledi, Kürtler neden Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Türkleşmediler. Kız çocukları çok fazla okula gitmedikleri için Kürt kalmışlar. Kadınlar okula gitmedikleri, Türkleşmedikleri ve Kürt kaldıkları için anneler de çocuklarıyla Kürtçe konuşuyorlar. Biz bunun için bu 80 yıllık süreç içerisinde Kürtlerin hepsini Türkleştirmedik. Eğer Kürtleri Türkleştirmek istiyrsak kız çocuklarını okula göndermeliyiz. Yani asimilasyonun merkezinde kız çocukları var. Bu AKP döneminde çok fazla gelişti” dedi.

Bazı Kürt gençlerinin çocukluktan itibaren onları toplumsal ahlaktan uzaklaştırıldığına ve bu şekilde düşürülmeye çalışıldığına dikkat çeken Erdal devamla şunları belirtti: “JİTEM ve MİT’in eliyle fuhuş, uyuşturucu, haşhaş gibi şeyler Kürdistan’da Kürt çocukları içerisinde geliştiriyorlar. Bir diğer konu da dershanelerdir. Özellikle Kürdistan’da Fetullah Gülen’in dershanleleri sanki salt Kürtler için açılmış.

Din ve iyi bir okul okuma adı altında Kürt insanının toplumsallığından koparıyor Kürtlüğünden koparıyor orada tüm toplumsal değerlerden koparıyor, onu polis yapıyor, devlet adamı haline getiriyor onu orada ajanlaştırıp onu orada kötü işlerin içerisine çekiyor. Bunu medya yoluyla, internet yoluyla, ekonomik yaşam yoluyla yapıyorlar. Genel olarak hükümeti saldırılarında gençler ve çocuklar var. Şimdi Türk devleti şunu düşünüyor, ben bir Kürt gerillasını bir mermiyle, bir bombayla öldürürsem binlerce genç etkilenecek, onun yerini alacak ve kendi gerçeğine dönecek. Onun için o öldürme biçiminden korkuyor. Ben başka bir şekilde Kürt gençlerini öldürmeliyim, daha tehlikeli, daha ince bir ölüm olmalı, diyor. Bu mermiyle öldürme şeklinde değildir. Kürt gençleri fiziki olarak canlıdır ama beynini öldürüyor, ruhunu öldürüyor, dilini öldürüyor, kişiliğini öldürüyor. Onu özünden çıkarıyor.”

ANF

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir