Bekir ÖzgürYazarlar

BARIŞ’IN OLMAZSA OLMAZ TEMEL KOŞULU

Barış isteyen taraflar, müzakere yürütebilmeleri için eşit ortamda ve eşit statü içinde, birbirlerinin varlığını ve farklılıklarını koşulsuz kabul etmeleri gerekmektedir. Devlet, karşı silahlanmayı gündeme getirten nedenleri ortadan kaldırmaya hazır ve buna uygun bir söylem geliştirmek zorundadır.

Barış bir keyiflik değil, bugün toplumsal huzur açısından bir zorunluluktur. Barış, günümüzde anlamsız bir kör kavgayı bitirme isteğidir. Kürt Halkı ile Devlet arasında altmış yıl pasif, otuz yıl da aktif, toplam doksan yıldır devam eden savaşın geldiği şu aşamada Türkiye Halkı için barış, ekmek ve su kadar hayati derecede önemlidir.

Bu savaşta hümanist değerler açısından Kürt Halkı haklı, devlet ise siyasi, iktisadi ve hukuksal açıdan hem Kürt Halkı ve hem de toplumun genel değer ve çıkarları açısından haksız ve kör cepheyi oluşturmakta. Devletin yürüttüğü bu kör kavgada gencecik insanlar birbirine öldürtülmekte, ülke kaynakları israf edilmektedir.

İmralı ile görüşme ve barış sürecinde bir yandan devlet kendine göre “Terörist başı” ile görüşmeyi sürdürürken, diğer yandan O’nun örgüt liderliğini kabul etmiş toplum kesimi üzerine bomba yağdırmakta. Halk deyimiyle “Bu ne? Perhiz. Ya bu ne? Lahana turşusu” Lahana turşusuyla perhiz bir arada olur mu?

Bu devleti yönetenler “Barış benim istediğim gibi olacak” demek istiyor. Peki; geçelim öncesini, otuz yıldır devletin istediği tarzda bir barış oldu mu? Olmadı. Öyleyse neden hala “barış benim istediğim gibi olacak” diretmesinde ısrarcılar? Kürt Özgürlük Hareketinin bu gelişmişlik aşamasında devletin istediği gibi bir barış olmayacağını, devleti yönetenler bilmiyorlar mı?

Elbette biliyorlar. Öyleyse bu “Kör dövüşünü” neden devam ettirmekten yanalar? Hem barış isteyip, hem de savaşa devam etmenin bir paradoks olduğunu bilmeyecek kadar aptal mı bu devleti yönetenler? Elbette aptal değiller; yönettikleri bu toplumdan, siyasi hinlikleri çok daha iyi bilecek konumda ve yetenekteler.

TC Devleti başından beri siyasi, iktisadi, hukuki ve diploması alanında emperyalist güçlere bağımlıdır. Bu dış güçler, halkın kendi içinde ve devletiyle barışık olmasına, çıkarları gereği karşıdır. İçeride ki siyasi ve iktisadi işbirlikçilerin çıkarları, onların çıkarlarıyla örtüştüğü için bu dış güçlerin talimatı ile bu ülkeyi yönetmekteler.

Devletiyle ve kendi içinde barışık bir halkı ve ülkesinin yer altı ve yerüstü kaynaklarını sömürmek kolay değildir. Etnik ve inançsal farklılığına rağmen Anadolu Halkının kendi içinde bir sorunu yoktur. Bu toplum asırlar boyu barış içinde yaşadı, yaşamaya da devam edecek. Bu barışı bozanlar sadece ve sadece siyasi manipülasyonla, kışkırtmaya kurgulanmış siyasilerdir.

Barıştan söz eden siyasiler, köşe yazarları, akademisyen ve ekran laklakçıları, “Barış zaman alacak bir süreçte olgunlaşır” zırvalıklarıyla, çok acil bu sorunu zamana yayarak, mümkün olduğunca zaman kazanmayı, kendilerince az tavizle barışı kurtarmayı planlıyorlar ve toplum algısında barışın anlamsızlaşmasını amaçlıyorlar.

Hemen her boyutuyla emperyalist denetim altında olan bu ülkede, toplumun anladığı ve beklediği anlamda bir barış kalay olmayacak. Zira geleceğin enerji kaynağı bor madenin dünyada ki rezervinin %70’i Türkiye’dedir ve bugün yeraltındaki haliyle ve bugünkü parasal değeri iki yüz trilyon dolardır. Bir AB yöneticisi “Türkiye Türklere bırakılamayacak kadar önemlidir” derken işkembe-i kübradan atmıyordu!

Bu ülkenin diğer maden işletmeleri, akarsuları, banka, sigorta ve borsa gibi finans kaynakları, reel üretim sektörü, ÇUŞ (çok uluslu şirketler) ların elinde veya denetimindedir. İçeride kullandıkları işbirlikçi siyasi figürlere siyasi plan ve program üretip, tolum yönetimi için mühendislik ve “sol gösterip sağ vurma” taktiği öğretmekteler.

Başta Başbakan olmak üzere, barıştan söz edenlerin halk cephesinde olanlar hariç, hepsi yalan söylemekte; kelimenin tam anlamıyla, “Göz boyamak” talar. Kürt Halkı özlemini çektiği ve mücadelesini vererek hak ettiği barışa er veya geç mutlaka kavuşacaktır. Ancak, toplumun ezilen diğer halk kesiminin aktif ve yoğun desteğiyle, bu barış süreci daha az sancılı geçecek, daha kısa zamanda ve daha etkin ve kalıcı bir konuma gelecektir.

Bekir Özgür. 24.01.2013.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir