MANŞETÜst Manşet

Bir Gidememe Öyküsü

[Özgür Amed – ANF]

Yolculuk Suriye sınırına kadar varmıştı. Söylediğine göre 100 metre daha gidilse su olacak ve o su da aşıldıktan sonra artık yolculuk sona erecekti. Ama ermedi… Sınır o su oldu!

Çünkü pusu kurulmuştu. Suriye ordusuna ait askerler ateş etmeye başladı. Gruba rehberlik eden iki deneyimli gerilla bulunuyordu. Masîro (Bekir Kaya) ve Şoreş (Dilgeş Hüseyin) çatışmaya girdi. Beraber oldukları gençleri arkaya verip, öne atılarak savaştılar. Çatışma gece boyunca devam eder. Şoreş şehadete erer. Masîro ise ağır yaralı olarak kendini çatışmanın dışına atar; ama çok dayanamayacaktır. Kapar gözlerini…

O gecenin karanlığında o sınır boylarında ve uzanıp giden dağlar arasında ne yapacaklarını bilmez halde kala kalırlar. Kendisi yüzme biliyordu. Bir an düşündü! Suya atlayıp geçsem mi? Ama yapamadı, diğer arkadaşları yalnız bırakamazdı. Uzun ve ilk olan bir yolculuğun başlangıcı için çok ağır bir gece idi. Ne yapacaktı arkadaşları ile? Çok zor bir gece geçirdiler.

Sabah olduğunda Suriye ordusunun operasyona çıktığını gördüler. Çemberden çıkamadılar. Yakalandılar… Çeşitli hapishaneler ve sorgu yerleri gezdirildi. En sonunda Şam’da bir bodrum kata koyuldu arkadaşları ile. 5 ay gün yüzü görmediler. Akıl almaz işkenceler yapıldı.

Elektrik verildi o ve arkadaşlarına. Başlarına silah dayayıp “öldürme” tehditleri savruldu. Suriye ordusu bilgi almak için sistematik kıyım yaptı o gün yüzünün görmediği bodrum katında. Tam 5 ay sonra çıkarıldıkları bir mahkeme sonrası bırakıldılar. Hatay’da Türkiye’ye teslim edildiler. Tekrar sorguya alındılar. Yaşları çok küçük olduğu için işlem yapılamadı. Avukatların da araya girmesi ile ailelerine kavuştular. Kavuştuklarında geriye kalan vücuda kazınmış işkence izleridir. Bel ve omuzlarında parçalanmış kaslar vardır.

Ailesi onu Batman’dan Amed’e yolladı. Buradaki kültür-sanat aktivitelerinde çalışmaya başladı. Hem biraz kendisini toparlamasına da yardımcı olacağı düşünülmüştü. Sinema eğitimine katıldı. Halil Dağ ve kamerasının gücünü erken keşfetti. Bir ödev için ilk hikâyesini de yazmaya başladı. Bitiremediği bir hikâye bu. Konusu 23 Nisan, yani çocuklar idi. Bu bayram üzerinden Cüneyt’in, hani o kamera karşısında kolları kırılarak ‘yeni’ içimizde bırakılan gencin, hikâyesine değinmek istiyordu. Ona göre Kürtlere çok haksızlık yapılıyordu. Her tarafta bir baskı ve zülüm vardı. Gencecik gözleri hepsine şahitti. Defalarca polis kovalamacasına ve kin, nefretlerine de tanık olmuş, yaşamıştı. Sırf bu duruma tepki olsun diye kimliğini üzerinde taşımazdı. Sokağa öyle çıkardı…

Kendisine bu süre zarfında yeni bir isim bulmuştu. Sosyal medyada adına açtığı hesaplarda da o ismi kullanıyordu: Masîro … Gidişleri sırasında yaşamını yitiren komutanın adını yaşatmak istiyordu. Anısını yaşatmanın önemini biliyordu. Fakat “yaşamanın” kendisi için farklı bir macerası da vardı.

Bu macera daha doğmadan başlamıştı. Annesi kendisine hamile kaldığında baba istemez bu doğumu. Daha sonra annesi çeşitli şekillerde onu düşürmeye karar verir. Ama ne yapar ne eder başaramaz. Bebek inatçıdır. Doktor bir gün ona “gayet sağlıklı” der. Ve doğum engellenemez. 9 kardeşten evin en küçüğü olarak gözlerini açar dünyaya. Yaşıtlarına göre hayli olgun biridir. İsyankardır. Okulu Lise 1’de bırakır. Çünkü ona göre okullar birer kışladır. İnternet cafeye sadece görüşme notlarını okumaya giderken, Kürt gençleri için birer tuzak olduğunu söyler bu mekanların. Sadece 2 kitap okumuş şimdiye kadar. Biri Sayın Öcalan’ın diğer Siraç Bilgin’in…

Hayalleri peşini bırakmaz. Metropoller ona göre değildir. Hakikat başka yerdedir.
Tarih 29 Mayıs 2012’dir…
Ve tekrar yola koyulmaya karar verir. İkinci gidiş için Lice bölgesine yönünü çevirir.

Bundan sonra HPG Askeri Konsey Üyesi Numan Amed’in (Ertem Karabulut) himayesindedir. Söylenenlere göre beraber zaman geçirmişler. Numan Amed Beraberindeki bazı grupları göndermiş ama onu yanında tutmuş.
Amed eyaletinde birkaç ay kalıyor.
2012 yılının son ayı ve son günü… 31 Aralık…
Numan Amed öncülüğündeki grup yönünü çevirmiştir sınıra. Gidecekler…

Fakat gidemiyorlar.
Lice, Hani ve Bingöl’ün Genç İlçesi üçgeninde Türk ordusunun düzenlediği operasyonun ortasına düşerler. Çatışma çıkar. Şiddetli bir savaş patlak verir orada.
10 gerilla yılın bu son deminde yaşamını yitirir. Agit, Özer, Rênas, Şoreş, Demhat, Firat, Xebat, Şervan, Numan ve Masîro… Masîro bizim Masîro’dur. Gerilla saflarına katılır katılmaz “Masîro Şoreş” adını alır. İlk gidişinde tanık olduğu bu iki ismi yaşatmaya kararlıdır. Bayrağı onların şahsında kendisi devralır.

Masîro ilk yolculuğunda 15 yaşında idi. Suriye sınırında alınıp Şam’da işkence edildiğinde daha 15 yaşında bir çocuktu.
Masîro ikinci defa yönünü patikalara çevirdiğinde ve yine “kavuşamadığında” 17 yaşında idi.

Hayatın cilvesi bazen ironiktir. O hep bir “gidiş” halinde idi.
Onunkisi bir “gidememe öyküsü”…
Şimdi abi ve ablaları, yoldaşları “gidiyorlar”… Özgürlük ve barış için yoldalar.

Bu yıl üçüncüsü düzenlenen FilmAmed Belgesel Günleri’nin açılışında mini bir yazı, birkaç saniyeliğine ekranda belirdi. Sinemacı arkadaşları onu unutmamıştı…

“Hakan Tezel anısına…” diyordu o yazı…

Masîro, yani küçük bir yaşa sığmış büyük bir yüreğin reddettiği o kimlikteki karşılığı “Hakan Tezel” idi.

Hakan, herkesin “güzel” dileklerle ve eğlenerek girmeye çalıştığı bir yılbaşı gecesinde 9 arkadaşı ile katledildi.

Bu hikaye onun hikayesidir.

Hakan Tezel, yani Masîro, 4 Haziran’da 18 yaşına girecek.

İyi ki doğmuşsun Masîro.

Yolun bize aydınlık olsun…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir